İKİNCİ YILINDA CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ

İki yıllık uygulama gösterdi ki, şu anda bir sistemden bahsetmek bile mümkün değildir.

İKİNCİ YILINDA CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ

1876 yılından itibaren Türk anayasalarında hükümet sistemi olarak parlamenter sistem tercih edildi. 1961 Anayasası ile birlikte parlamenter sistem tüm unsurlarıyla kabul edildi. 1980 yılından itibaren ise yürütmeyi güçlendiren bazı değişikliklerle devam eden sistem yerine, 16 Nisan 2017 referandumu ile “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” kabul edildi.

CB Sistemi 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra tam yürürlüğe girdi. Yeniden Cumhurbaşkanı seçilen R. Tayyip Erdoğan yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Erdoğan 9 Temmuz 2018’de yemin ederek göreve başladı.

****

NELERİ DEĞİŞTİRDİ?

Esasen bu sistemden önce de, 16 senedir süren AKP’nin tek başına iktidarı inanılmaz bir güce ulaşmıştı. Yasama ve yürütme erklerini ele geçiren AKP bunun yanında yargıyı da “hükümetle uyumlulaştırmıştı.” Dördüncü kuvvet medyanın yüzde 80’i el değiştirmiş ve yandaş ellere teslim edilmişti.

Buna rağmen 142 senelik parlamenter sistem tecrübesinin devlet kurumlarına işlemiş kültürü ve sistemin ruhunu yansıtan kuralları geçerliydi.

Bakanlıklarda piramidin tepesinde müsteşarın bulunduğu idari yapı devletin hafızasını ve geleneklerini devam ettiriyordu. Bakanlar TBMM’ne hesap vereceğini biliyor, milletvekillerinin ilettiği yerel ve genel talepleri dikkate alıyordu.

Günlük politikayı siyasi kimlikli Başbakan ve bakanlar yürütüyordu. Ama devletin uzun vadeli stratejik planları vardı. Devlet aklı ile politik ihtiyaçları harmanlayan ortak akıl, muhalefetin görüş ve düşüncelerinden de yararlanmaya çalışırdı.

******************************

DENGE YOK, DENETİM YOK

Referandum kampanyasında ve 24 Haziran 2018 CB seçimlerinde “yeni sistem kabul edildiğinde, Türkiye bütün sorunlarını kolayca çözecek, Türkiye uçacak” sloganları kullanılmıştı.

CB Erdoğan “24'ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, kurla, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz" demişti.

İki yıllık uygulama gösterdi ki, şu anda bir sistemden bahsetmek bile mümkün değildir.

TBMM işlevsiz bir hale geldi. TBMM iki yılda 1.493 maddelik 104 kanunu yasalaştırırken, Cumhurbaşkanı, 2.229 maddelik 64 kararnameyi tek başına yürürlüğe koydu. Bunlarda da muhalefetin hiç sözü geçmedi.

Atamayla gelen bakanların TBMM’deki halkın temsilcileri ve halkla ilişkileri koptu.

“Keyfi yönetimin” önünde hiçbir engel istenmediği için Sayıştay ve Devlet Denetleme Kurumu gibi kurumlar yetkisizleştirildi. TBMM’de muhalefetin araştırma komisyonu kurulmasına dair verdiği bütün önergeler AKP+MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

Kuvvetler ayrılığı bütün kurum ve kurallarıyla çökertildi. Devlette hesap verme ve şeffaflık kaygısı ortadan kalktı.

******************************

HIZLI KARAR VE DOĞRU KARAR

“Çok hızlı kararlar alınabileceği için tercih edilen” sistem devlet çarkının ağırlaşmasına sebep oldu.

Bütün önemli, önemsiz siyasi ve idari kararlar ancak tek adamın işareti ile alınabilir oldu. CB önünde imzalanmayı bekleyen onbinlerce evrak birikti. Resmi Gazetede yayımlanan CB kararlarının yarısı önceki kararları düzelten kararlar olarak alındı.

Çok hızlı alınan kararlar da oldu. Korona süreci bahane edilerek, İstanbul’da iki yeni ve büyük şehir hastanesi yapılması kararı çok hızlı verildi, hızla yapıldı. Libya’ya askeri yardım gönderilmesi de çok hızlı verilen kararlardı. Hiç gündemde yokken, Baroların bölünmesi, Ayasofya’nın cami statüsüne dönmesi kararları da çok ani oldu.

Şehir Hastanelerinin korona salgınına bir faydası olmuş değil. Bu hastanelere verilen yüzde 70 hasta garantisi tutsun diye kapatılan veya kapatılacak olan hastanelerin üstüne fazla bir kapasite kazanılmış değil. Yap- İşlet- Devret modeliyle çok pahalıya yapılan şehir hastanelerinde devleti özel sektörün kiracısı durumuna getiren kararların isabetli olduğu kanaatinde değilim.

Libya’ya asker gönderme konusunda da devlet kurumlarının ve muhalefetin de görüşü alınarak ortak akıl işletilebilirdi. Böylece yapılan hamlenin birkaç adım sonrası da hesap edilerek daha az hatalı kararlar alınabilirdi. Böyle özel durumlarda (Kıbrıs’a çıkartma kararı gibi) çok hızlı karar almak parlamenter sistemde de mümkündü.

Esasen çoğu zaman “hızlı karar” almaktan daha çok “doğru karar” almak önemlidir. Yeni sistem sürekli önceki hatalı kararları düzelten kararlar almak zorunda kalıyorsa doğru karar almakta sıkıntı yaşanıyor demektir.

******************************

EKONOMİYE ETKİSİ

Ekonomi alanında “hızlı karar almanın” olumlu sonuçlarını gördük mü?

CB Sistemi döneminde kişi başına milli gelirimiz artmak şöyle dursun, gerilemeye devam ediyor. Vatandaşın zenginleşme/ fakirleşmesinin ölçüsü olan kişi başına milli gelir rakamı 2007 yılı seviyesinin bile gerisine düştü.

Türkiye ekonomisinin küresel üretim içindeki payı 2019’da yüzde 0,86’ya kadar geriledi. 2020’de daha da gerileyebilir. (Bu rakam 2010’da yüzde 1,17 ve 2013’te 1,23 idi.) Gerilemenin boyutu dehşet vericidir.

24 Haziran 2018’de, sistem devreye girdiğinde dolar 5,71 liraydı; şimdi hükümet (2019 başından beri 100 milyar dolar harcayarak) baskılamasına rağmen 6,85 lira.

Dünyada çok kötü yönetilen birkaç devletin dışında enflasyon oranı yüzde 4’ü geçen ülke yok. Türkiye’de resmi enflasyon yüzde 13, bağımsız ekonomistlere göre gerçek enflasyon yüzde 30-50 mertebesinde.

Gelir dağılımı daha da bozuldu, ortalama gelir seviyesi 500 doların altına geriledi. Demokrasi ve hukuk kuralları rafa kaldırıldıkça refah azalıyor, üretim küçülüyor, işsizlik çığ gibi artıyor.

Yeni sistemle Türkiye uçuyor ama aşağıya mı, yukarıya doğru mu? Siz karar verin.

 

23.07.2020

Ruhittin Sönmez