1820'lerin Paris’inde, iki ortak, hiç akla gelmeyecek, özel bir iş alanı geliştirmişti: Şakşakçılık müessesesi.
Operada; hem de Paris operası gibi bir ortamda neden böyle bir şey başlatılmıştı derseniz…
1820'lerin Paris’inde, iki ortak, hiç akla gelmeyecek, özel bir iş alanı geliştirmişti: Şakşakçılık müessesesi.
Bugün çeşitli alanlarda da uzantılarını görebildiğimiz bu müessesede sistem şöyle işliyordu… Sauton ve Porcher adındaki bu iki ortak Paris operasındaki gösterilere katılıyorlar ve gösterinin belirlenen zaman dilimlerinde alkış başlatıyorlardı.
Hatta bu iş öyle tutmuş, gösterilerin öyle ayrılmaz bir parçası hâline gelmişti ki, artık sadece operalarda değil başka etkinliklerde de bir şakşakçılar ekibi yer almaya başlamıştı. Ekibin başında bir “şef” oluyor; işaret verildiğinde ağlayacak veya gösteri sona erdiğinde “bis” yapacak bir kişi de ihtiyaca göre orada bulunuyordu.
Operada; hem de Paris operası gibi bir ortamda neden böyle bir şey başlatılmıştı derseniz…
Çünkü şakşakçılık işe yarıyordu.
*
Diyelim sosyal medyada çok beğeni almış bir paylaşım önümüze düştüğünde, “neymiş diye bakma” ve onu beğenme olasılığımız otomatik olarak artıyor. Bir restoranın kalabalık olduğunu görmek o mekânın iyi olduğunu düşündürmeye yetebiliyor. Amazon’da bir kitaba vereceğimiz 5 yıldız, 1 yıldız alana kıyasla o kitabın 20 adet daha fazla satılmasını sağlıyor.
Bir ürünü, bir hizmeti alıp almamaya hatta neyi beğeneceğimize veya neyi sevmeyeceğimize bile başkalarına bakarak karar veriyoruz.
İşte bütün bunlara “toplumsal kanıt” deniyor. Teoriyi 1984 yılında geliştiren Amerikalı sosyal psikolog Robert B. Cialdini’ye göre, ne yapmamız gerektiğinden emin olmadığımız durumlarda çoğunluğun veya bize benzerlik gösteren kişilerin kararlarının peşinden gittiğimizde ya da “insanlar bunu yapıyorsa vardır bir bildikleri” dediğimizde “toplumsal kanıt” mekanizması işlemiş oluyor.
*
Fakat... Cialdini’nin "toplumsal kanıt" teorisinden biraz öteye ilerlersek kendimizi “sürü psikolojisinin tehlikeli suları”nda bulmamız mümkün.
Eğer karar vermemiz gereken konu, elektrik süpürgesi almak veya hangi otelde konaklayacağımız kadar basit değilse, çoğunluğun / sürünün fikrini takip etmek özellikle de dezenformasyon çağında bize çeşitli risklerle geri dönebiliyor.
Daha fazla yanlış, manipülatif bilgiye maruz kalıyor, toplumda etik boşlukların doğmasının önünü açıyor ve önemlisi bize bahşedilen eleştirel aklı kullanamamış oluyoruz.
İki soru üstünde hep durup düşünmeli…
*Çoğunluğun doğrusu her zaman doğru mudur?
*Ve sahiden, sürüden ayrılanı kurt kapar mı?
Merak ve düşünmek insanı özgürleştirir.